fbpx
2
T.A.B. Spratt – E. Forbes, Travels in Lycia, 1847.

“Adalia, Küçük Asya’nın güney kıyısı üzerindeki en büyük ve en önemli kenttir. Oldukça hatırı sayılır bir ticaret yeri olmasına rağmen, bizim uğradığımız dönemde ne Avrupalı herhangi bir devletin orada oturan temsilcisi vardı, ne de kentte yaşayan tek bir Avrupalı tüccar bulunuyordu. Ticaret, Babiali’ye bağlı, rahatsız edilmeden zenginliklerinin keyfini çıkaran, varlıklarıyla orantılı evlere ve kurumlara sahip az sayıda zengin Asyalı Rumların tekelindeydi. Adalia’nın nüfusu on üç bin kadar olup, bunların üç bini Rumdur. On cami ile bazıları eskiliği ya da güzelliği nedeniyle ilginç olan yedi kilise vardır. Evler ve surlar buranın eski kapsam ve öneminin göstergesi olan birçok kabartma, sütun ve yazıtlı mermer parçalarını içerir. Kentin dışındaki mezarlıklar bile, önemli, pahalı büyük yapılardan arda kalan mermer kırıkları ve sütunlarla genelde olduğundan daha çok doludur. Bu kalıntıların tarzı her zaman Roma olup, Attaleia’nın kuruluşuyla uyuşan bir tarihten kalmadır…

Kenti çevreleyen surlar çoğunlukla çağdaş yapılar olup, eksiksiz durumdadır. Biri ya da ikisi dışında, kulelerin üstü karaya yönelik toplarla donatılmamıştır; kentteki evlerin bahçeleri ya da avluları surun iç yüzüne dayanmakta, ancak savunma noktaları, halka açık bir gezinti yeri olarak kent ile varoşlarının kusursuz bir görünüşünü sağlayan sur siperlerinden ya da korkuluklarından incelenebilir durumdadır. Dıştan, surlar bir sulu, bir de kuru hendekle çevrilidir; bize öncekinin yanı başında bazı yazıtların görülebileceği söylenmişti. Bunlar arasında ören yerinin sözel kanıtlarını bulmayı umarak, oraya giriş izni almak için, neredeyse ayrılışımıza kadar bazı çabalarda bulunduk, ancak beklenmeyen bir yardım sonucu dileklerimiz yerine gelinceye kadar başarılı olamadık. Eşyalarımızı kent dışına göndermişken, son bir umutla, siperlerin baş topçusunu aradık. Bir topçu eri, limana yönelik dört pirinç toptan oluşan küçük bir tören bataryası arasından bizi onun makamına, yani nöbetçi odasına götürdü. Ancak zabit, Paşa’nın huzuruna çıktığı için yerinde yoktu. Kılavuzumuz, askeri valinin top bataryasına bakan evinin haremindeki kafesli bir pencereden bizim ne aradığımızı sorgulayan bir sesle geri çağrıldığı zaman, biz düş kırıklığı içinde hanımıza dönüyorduk. Konuşan kişi valinin hanımıydı, Paşa’nın iki gündür yalvarışlar karşısında bağışlamaya çekindiği dileğimiz, onun emirleriyle bir anda karşılanmış oldu. Evlilik borusu, kendi ülkemizde olduğu gibi, Türkiye’de de onun gerçek sahibi tarafından öttürülmektedir. Kafese doğru dönerek, batılı beceriksizliğin üstesinden gelebileceğimiz ölçüde saygılı ve incelikli bir selam vererek minnettarlığımızı anlatmaya çalıştık. Yazıtların varlığına ilişkin bilgi doğru çıktı…”