fbpx
Kaleiçi’ndeki bilinen beş Ordodoks Rum kilisesinden biri olan Aya Yorgi Kilisesi Antalya’nın yakın tarihi ve etnografyası bağlamında önem taşır. Doğu giriş kapısı üzerinde bulunan, Aya Yorgi’nin ejderhayı öldürme sahnesinin de yer aldığı mermer yazıtın Karamanlıca adı verilen Yunan alfabesiyle Türkçe yazılmış bölümünde özetle:
“Bu Aya Yorgi Kilisesi eskiden beri var idi. Harap olduğundan, Antalya’da bulunan Hıristiyanlığın ianesiyle yapılmıştır. Sene 1863” ifadesi okunmaktadır.

1920’li yıllardaki nüfus mübadelesinin ardından cemaatini tümüyle kaybeden ve uzun süre depo amaçlı kullanılan kilise, bu süreç içinde bazı eklentilerle harap bir hale gelmiş, özgün ahşap elemanlarını kaybetmiştir. Bina 1991’de Suna ve İnan Kıraç tarafından satın alınmış ve iki yıl süren restorasyon çalışmalarının ardından 1996’da Kaleiçi Müzesi’nin bir sergi salonu olarak kültür hizmetine sunulmuştur.

Dikdörtgen planlı, tek nefli, tonoz örtülü ve genel görünümüyle Akdeniz mimarisinin özelliklerini taşıyan mütevazı kilisenin cenneti simgeleyen tavanı mavinin farklı tonlarında yalın kalemişi ve alçı bezeklerle süslüdür.

Kilisede müzenin zengin Çanakkale Seramikleri Koleksiyonu sergilenmekte, üst katındaki kadınlar mahfilinde ise kısa soluklu yöre kültürleriyle bağlantılı tematik sergilere yer verilmektedir.

“Antalya Aya Yorgi Kilisesi’nde Azizin büyük bir ikonası asılı durmaktaydı. Mahallenin Rum sakinleri bazı gecelerde Azizin atının nal seslerini duyduklarını iddia ederlerdi. Antalyalı Rumlar Aya Yorgi’ye çok önem verirlerdi. Yortusunda kilisede dini tören yapılır, isim gününde sabahlara kadar, dualar okunurdu. Rum Çocukları ağızlarında veya dişlerinde bir ağrı hissettiklerinde bu kiliseye gelirler, dış kapısının halkalarını, mandallarını iyileşmek için ısırırlardı …”.

“Aya Eleni Kudüs’ten İstanbul’a deniz yoluyla dönerken, yanında İsa’nın çarmıha çakıldığı tahta parçası ve çiviler varmış. Yelkenli Antalya yakınlarından geçerken ansızın deniz kabarmış. Fırtına ve dalgalar gemiyi batıracak kadar korkunç ve büyükmüş. Azize yanında taşıdığı bu kutsal çivilerden birisini denize atınca deniz aniden sakinleşmiş. Fırtınalı gecelerde gemiler bu bölgeden geçerken Hırıstiyan gemiciler denizin derinliklerinden kutsal haçtan sökülen çivinin parıltısını gördüklerini iddia ederlermiş…”

George Pechlivanidis, Attaleia Kai Attaleiotes, 1989.

Detaylı bilgi için linki tıklayınız.