fbpx
Antalya, Kaleiçi
Antik Çağ’ın ünlü coğrafyacısı Strabon’dan başlayarak 20. yüzyılın başına kadar uzanan uzun tarihsel süreçte, özellikle birçok Avrupalı gezginin kaleminden dökülen ilginç Antalya gözlemleri ve döneminin görsel malzemelerinden oluşan bir seçki bu serginin kapsamını belirlemiştir.

Söylencelere göre, MÖ 2. yüzyılın ortalarında Bergama Kralı II. Attalos’un “Bana bir yeryüzü cenneti bulun” buyruğuyla kurulan ve adını kurucusundan alan Attaleia, yani günümüzün Antalya kenti Anadolu’nun en bereketli coğrafyasında, antik Pamphylia, Lykia ve Pisidia bölgelerinin kesiştiği bir noktadadır. Coğrafî konumu, uygun iklim koşulları ve doğası, Doğu Akdeniz deniz ulaşım ağı üzerindeki korunaklı ve işlek limanı, yöre insanının 450 bin yıl önceye dek uzanan şaşırtıcı zenginlikteki serüveni ve buna dayalı kültürel değerleriyle tarih boyunca hep ilgi odağı olmuş, bu nitelikleriyle de çoğu gezginin güzergâh programında Attaleia, Attalia, Sathalia, Sattalia, Adalia, Antalia gibi isimlerle anlatım bulmuştur.

Herhangi bir biçimde Antalya’yı ziyaret ederek yapıtlarında kent ve çevresinden söz eden batılı seyyahlararasında Fransızlar, İngilizler, Almanlar ve AvusturyalIlar ön sıradadır. Yazılanların belgesellik niteliklerini gezginlerin kişisel ve kültürel yapıları kadar, gezileri hangi sıfatla yaptıkları da belirlemektedir. Bir asilzadenin, bir çevirmenin ya da din adamının, tüccarın, bilimcinin, bağımsız olarak gezi yapanın, resmi görevlilerin, kutsal yerlere ziyaret için gidenlerin, gezi dönüşü kendilerinden bir rapor istenenlerin izlenimleri farklı farklıdır. Kendilerinin görgü tanığı olarak edindikleri izlenimlerle samimi olarak dile getirdikleri ile, onlara seyahatten önce empoze edilmiş önyargılarla nasıl çelişkiye düştükleri veya görevlendirenlerin perspektiflerinden kaleme almak zorunda kaldıkları çoğu kez görülmektedir. 16. yüzyılda Avrupa’daki Türk ilerlemesinin doğurduğu korku ve dini taassuptan kaynaklanan Türk imajına ilişkin bazı olumsuz izlenimler, yanlış değerlendirme ve yargılar özellikle Osmanlı Devleti’nin modernleşmesi ve Avrupa’ya açılması, ulaşım bağlantılarının giderek iyileşmesiyle birlikte, 19. yüzyıldan itibaren hız kazanan bilimsel ve arkeolojik seyahatlerde yerini daha objektif kriterlere bırakmıştır.

Atatürk’ün 1930 yılında Antalya’ya ilk kez gelişindeki söylemi de farklı değildir Bergama Kralı Attalos’tan. Aradan 2080 sene geçmiştir, ama güzel aynı güzeldir: “Antalya hiç şüphesiz Dünya’nın en güzel yeridir”.