fbpx

İbn Batuta

B5_2B
Ebû Abdullah Muhammed ibn Battûta, İbni Battuta Seyahatnâmesi, 1356.

“Bu şehir, genişlik, güzellik ve ihtişam bakımından dünyanın en güzel şehirlerinden. Gerek plânı, gerekse düzeni ile diğer ülkelerdeki benzerlerinden de üstün bir durumda. Ahali içindeki taifeler ayrı ayrı mahallelere yerleşmiş. Hristiyan tüccarlar “Mînâ” adıyla anılan semtte oturmaktadırlar. Bu mahallenin çevresini büyük bir duvar kuşatmakta. Cuma vakti ve her gece bu duvarın kapıları kapalı tutulmaktadır. Şehrin asıl halkı olan Rumlar başka bir mahallede kendi başlarına oturuyorlar, onların bulundukları yer de surla çevrilmiş. Yahudilerin de kendilerine ait yerleşim alanları vardır. Burası da yine büyük bir duvarla çevrili. Şehrin beyi, ailesi, devlet erkânı ve kapıkullarının oturdukları semt yukarıda açıkladığımız diğer taifelerden tamamen ayrılmıştır. Onların etrafı da surla çevrili, neredeyse kale gibi. Müslüman ahaliye gelince bunlar şehrin tam merkezinde yaşamaktadırlar. Şehir merkezinde bir Cuma Cami, medrese, pek çok hamam, gayet düzenli planıyla kalabalık ve zengin çarşılar bulunmaktadır…

Tüm şehrin etrafını yukarıda bahsettiğimiz semtleri de içine alan geniş bir sur kuşatıyor. Buranın bağ ve bahçeleri çoktur, meyveleri lezizdir. Ahalinin “kamaruddîn” adını verdikleri bir çeşit kayısı çok nefistir. Bademi lezzetli olduğu için kurutulur, Mısır’a gönderilir, nadir ve pahalı kuruyemişlerden biri olarak saygın yerini bulur Kahire çarşılarında. Sıcak yaz günlerinde bile soğuk ve lezzetli olan gözeleri ise herkes tarafından bilinmektedir. Şehre vardığımda medresede konakladım…

Antaliya’ya varışımızın ikinci günüydü; fityân denilen ahi gençlerinden biri Şeyh Şihâbeddîn Hamevî’nin yanına gelerek onunla Türkçe konuştu. Sırtında yıpranmış bir elbise, başında da keçe külah vardı. Şeyh bana dönerek:

“Bu adamın ne dediğini biliyor musun?” diye sordu.

“Ne söylediğini bilmiyorum!” dedim. Bunun üzerine:

“Seni ve yanındaki dostlarını yemeğe davet ediyor!” demesiyle hayrete düştüm ama “evet!” dedim hemencecik. Adam oradan ayrılınca şeyhe döndüm:

“Bu adam yoksul birine benziyor, bizi ağırlayacak gücü yoktur; onu zor durumda bırakmak istemiyoruz!” dedim. Bu lafım üzerine şeyh güldü, şu cevabı verdi:

“Bu adam, ahi yiğitlerin önderlerindendir.

Kendisi derici tayfasının ustalarından cömertliğiyle tanınmış biri. Zanaatkârlar arasında aşağı yukarı iki yüz adamı var. Onlar kendisini önderliğe seçtiler, bir tekke yaptırdılar. Şimdi gündüz kazandıklarını geceleyin orada harcıyorlar…”